40 Fırın Ekmek

Evet, iyi yapılmış bir ekmeği çok severim ama başlığa bakıp açlık krizi geçirdiğimi düşünmeyin :) Hele ki, bahar, yaz aylarının yaklaştığı bu günlerde..:)

Ama öyle şeylere şahit oluyorum ki, ister istemez "40 fırın ekmek yememiz lazım" demeden edemiyorum.

Daha önceden blogta bahsettim mi bilmiyorum, ben Fransız kültürü üzerine eğitim aldım, oldukça uzun zamandır da bu kültürle içiçe yaşıyorum diyebilirim. Aldığım eğitimin de mutlaka etkisi vardır ancak oldum olası Fransız Edebiyatı'nı, müziğini, kültürünü...kısacası neredeyse Fransa'yı Fransa yapan şeylerin çoğuna sempati duyarım.
Geçenlerde duyduğum bir haber ile sempati ve hayranlığım biraz daha arttı.
Neden mi?

Almanlar'ın Fransa'yı işgal etmesiyle sıkıntılı günler yaşayan Fransızlar, bu durumun Fransa'nın itibarına gölge düşürdüğünü düşünüyorlar.

1950'li yıllarda tüm kadınların hayranlığını kazanan ünlü kozmetik firması Guerlain (Gerlen diye okunur)'in kurucusu Jean Jacques Guerlain tarafından Comité Colbert (Komite Kolber) kuruluyor; amaç Fransa'nın itibarını dünya çapında yeniden tırmanışa geçirmek ve ülkeyi tüm dünyada lüksün merkezi haline getirmek..Komitenin ismi ise 14.Louis zamanında Fransa'nın kültür ve üretim merkezi haline gelmesinde büyük rol oynayan, zamanın Hazine Bakanı Jean Baptiste Colbert'den geliyor...oldukça anlamlı.

İlk başlarda 14 lüks marka biraraya gelerek bu komiteyi oluşturuyorlar, şu an ise komitedeki üye sayısı 75. Bu komitede kimler yok ki...sizlere geçenlerde bahsettiğim kristal markası Baccarat, Dior, Chanel, Louis Vuitton, Cartier, Lacoste, Hermes, Chloe, Remy Martin, dünyaca ünlü Sevres porselenleri, Christofle aklıma ilk gelenler..
Bu markalara yenileri eklendiği gibi, bir de Sorbonne Üniversitesi, Louvre Müzesi, Paris Operası gibi Fransa'nın en büyük 13 kültür kurumu da bu oluşumun içinde yer alıyor...tabii bunda amaç dünyada Fransız kültürünün tanıtımına yardımcı olmak..

Zaman içinde amaçları başarıya ulaşıyor; moda, kristal, parfüm, yayıncılık, dekorasyon, çini ve porselen, otelcilik, gastronomi, bağcılık, kuyumculuk gibi Fransa'yı Fransa yapan uğraşlarla kültürlerini daha farklı boyutlarla yaymayı sürdürüyorlar.

İşte bu komite geçenlerde İstanbul'da bir festival düzenledi. Amaç, Fransız kültürünü tanıtmaya devam etmekle beraber, rekabetin güçleştiği bugünlerde dünyada Fransız lüksünün liderliğini korumasına devam etmesinde yardımcı olmak..


Bu haberleri okuyunca biraz içim burkulmadı değil..

Bizi biz yapan değerleri düşünüyorum da, en az Fransa kadar değerli üretimlerimiz var..Mesela geçenlerde bahsettiğim el dokuması Türk halıları...herhangi bir yabancıya halı sorun size ya "İran" ya da "Türkiye" der.

Sonra yine dünyaca ünlü çinilerimiz var...bizim dışımızda herkes "İznik Çinileri"nin değerinden haberdar, biz uyuyoruz..

Peki ya bizi biz yapan, komşu ülkelerimizin hak iddia ettiği "baklava, Türk kahvesi, lokum" gibi gıdalarımıza ne demeli? Tanıtım konusunda o kadar yetersiziz ki, Lübnan baklavamızı, Yunanistan ise kahvemizi sahiplenmiş, dünyaya tanıtım yapıyor. Eskiden şarap denince akla gelen sadece Fransa iken, ciddi bir çalışma, yatırım ve tanıtımla atak yapan Amerikalılar'ın "California Şarabı" artık Fransız şaraplarıyla dünya piyasasında yarışıyor. Oysa ki Türkiye de en az bu ülkeler kadar verimli bağlara ve güzel üzümlere sahip..

Bir de Beymen, Vakko, Haremlique, Silk And Cashmere gibi lüks markalarımız var...sonra Bursa'daki harika ipek eşarplarımız..daha neler var ama benim aklıma ilk gelenler bunlar..

Neden yukarıda saydıklarımın tümü bu tip bir kurumun çatısı altında toplanıp güçlerini birleştirmiyorlar?

Neden bizi biz yapan değerlere sahip çıkamıyoruz?
Neden?
Başta da dediğim gibi, daha 40 fırın ekmek yememiz lazım..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cam balkona perde ama nasıl?

Fırından öte: AGA

Evde kaç tuvaletiniz var?