Kayıtlar

Mayıs, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Will Smith'in fakirhanesi

Resim
Ne zamandır "fakirhane" yayınlamadığımı farkettim.. Aslında zaman zaman göz atıyorum ya da tesadüfen karşılaşıyorum ünlülerin evleriyle ama burada yayınlamayı unutuyorum kimi zaman.. Smith ailesinin fakirhanesi de bunlardan biri.. Aslında şarkıcı olan Will Smith benim beyazperdede izlemeyi sevdiğim isimlerden..yani benim için bir Jack Nicholson değil ama seviyorum işte, sempatik geliyor..filmleri de keyifli, sıkılmadan izleyebiliyorsun. Hitch/Aşk Doktoru ve The Pursuit of Happyness/Umudunu Kaybetme ise en sevdiğim filmleri..izlemeyen varsa tavsiye ederim. (aslında bu aralar çok film izliyorum, fırsat bulduğum birara sevdiğim filmlerin listesini yapmak istiyorum size) İşte sempatik Smith ailesi..   Ve bu da fakirhanelerinin dış görünüşü.. Sahipleri hakkında fikir veren evleri seviyorum.. Bence bu ev de Smith ailesinin neşeli ve renkli kişiliklerini -yani magazinden takip ettiğimiz kadarıyla öyle kişiler gibi görünüyorlar:)- yansıtmış..renk dolu ve neşeli bir ev.. Genel anla

Boya terapisi

Resim
Son zamanlarda yaşananlar malum.. Olaylar, hayatını kaybedenler üstüste.. Çevremde kime baksam aynı, kimsenin içinden birşey yapmak gelmiyor..ben de aynı durumdayım.. Ben de kendimi örgüye verdim, bol bol kitap/film yaptım -müziği saymıyorum, çünkü müzik benim rutinim, onsuz olmaz- bir de boyadım..hepsi de terapi gibi geldi, bilhassa kafanızın bozuk olduğu zamanlar için şiddetle tavsiye ederim. Bu sehpalardan 2 tane var bende, evlendiğimiz sene almıştım. Tabii aradan 8 sene geçti, biraz yıprandılar..evde en sevdiğim eşyalardan çünkü çok kullanışlılar, üstelik her yerde kullanmak mümkün..bizim evde de yan sehpadan, çiçekliğe kadar hemen her türlü vazifeyi gördüler. Ahşap boyamaya niyetlendiğimden beri bu sehpaları boyamak aklımda vardı, şimdiye kısmet oldu. Renk konusunda kararsız kaldım -ah biz Teraziler'in kararsızlığı!- ama her halükarda yukarıdaki halinden daha temiz görüneceği garantiydi:) Sonunda beyaza karar verdim, daha da temiz gözüksün diye:)) Yoncalı taburemi  de yanın

Demlik

Resim
Geçenlerde bahsetmiştim: çoğu zaman gözümüzün önündeki güzellikleri görmüyoruz, günlük hayatın akışına kapılıp gidiyoruz.. Ama bazen bir "pause" düğmesine basmak lazım..etrafa bakmak, "gerçekten" nefes almak, hissetmek lazım.. İşte böyle "pause" yaptığımız akşamlardan birinde dostlarımız Özgür ve Volkan bizi "Demlik"e götürdüler. Demlik'in önünden bugüne dek kaç kere geçtim bilmiyorum.. Ama hiç merak edip o taş duvarların ardında ne var, bakmamışım... Hayır, Volkan küçük erkek kardeşim değil, kendisi orta yaşlı bir diş hekimi:) Bizim jenerasyonu seviyorum, hiçbirimiz yaşımızı göstermiyoruz:))  Demlik kocaman bir bahçe.. Hatta sahibi hanımefendi bahçenin içindeki evde yaşıyor...home office olayının en "cool" olanı bu sanırım:) Ve bahçeden detaylar.. Bu köşeyi geçenlerde Instagram'da da yayınlamıştım..nasıl sevimli..  Demlik'i merak edenler için.. Kaleiçi, Antalya'da.. Hadi şimdi kendiniz için birşeyler yapın.. Yeni ke

Hayat devam ediyor

Sürekli tökezleyip duruyoruz ama haksızlık ta etmeyelim, ne zamandır ortalık süt limandı. Sonra bir sakinledik, herşey normale döner gibi oldu.. "Gibi oldu" diyorum zira bu ülkede gündem hiç bitmez...ne yazık ki.. Sonra Soma'daki madencilerin haberi geldi. Önce hemen her sene yaşanan "az kayıplı kaza"lardan sandım. Ne acı değil mi? Her sene yaşanan bu kazaları da kanıksamışız.. Sonra kurtarma operasyonu uzadı da uzadı..sonuç 301 kayıp ve geride bıraktıkları gözü yaşlı, yarım kalmış insanlardı. Yani bize deklare edilen rakam 301 idi. Günlerce bu konu üzerine kafa yoruldu, yeri geldi küfür edildi, yeri geldi ağlandı.. Ama çıkar bir yol bulunamadı.. Çünkü kurallar katı olmadıkça, şeffaflaşmadıkça, eğitim düzeyi iyileşmedikçe başka canlar da yanacak.. Misal bugün.. Sabah bir başka can sıkıcı habere uyandım. Eski Fenerbahçe Başkanı Ali Şen'in 17 yaşındaki torunu Alp Ali Şen.. UTV (ATV benzeri araç) kazası yapmış, bir kamyonla çarpışmış, oracıkta hayatını kaybe

Kaleiçi

Resim
Haftanın günleriyle çok derdim yok aslında.. Ama şu Pazar gününü oldum olası sevemedim.. Çocukken sevmezdim, çünkü ertesi gün okul olduğu için annem bizi yıkayıp paklar, erkenden yatağa gönderirdi (kendisi Dallas keyfi yapmayı bilirdi ama) Çalışma hayatına başlayınca da sevemedim, çünkü keyifli Cumartesi'nin ardından Pazar günü çamaşır yıkama, ütüleme ve yemek hazırlama şenlikleri olurdu..bir de "aman yarın iş var, günü iyi değerlendirelim" stresi de cabası.. Şimdi ise Pazar günü etrafın kalabalığından (vallahi bunu okuyan bir İstanbullu, keser beni:)) hazetmiyorum..Pazar günleri elzem bir işim yoksa AVM gibi kalabalık yerlerin yakınına bile yaklaşmayı tercih etmem.. Ama kalabalık ta olsa, gitmekten hoşlandığım yerler var.. Bunlardan biri de Kaleiçi.. Pazar günü hava o kadar nefisti ki, kahvaltı sonrası kendimizi Kaleiçi'nde buluverdik.. İyi ki de gitmişiz, annemle harika zamanlar geçirdik.. Anne olmuş ya da olmamış, hiç önemli değil benim için, tüm kadınların bu ö